Skip to main content

Meditasyon’un Psikoterapi’deki Yeri

Meditasyon olarak bilinen sistematik dikkat düzenleme yöntemi şimdi psikoterapi uygulamalarına dahil ediliyor ve şaşırtıcı şekillerde bilişsel davranışçı terapi de dahil olmak üzere diğer terapi gelenekleriyle bağlanıyor. En gelişmiş meditasyon yöntemleri Budizm ile ilişkilidir, ancak diğer ruhsal ve dini geleneklerin yanı sıra gevşeme tepkisi (relaxation response training) veya farkındalık meditasyonu (mindfulness) adı altındaki modern versiyonlarda paralellikler göstermektedir.

Amaç, seçme, yargılama ve yorumlama alışkanlıklarını bir kenara bırakıp, zihnin fanteziler, anılar ve endişeler tarafından dağıtılmasına izin vermeden şimdiki ana odaklanmaktır.

Yapılan bir çalışmada, araştırmacılar, iki aylık Mindfulness meditasyonu seansından önce, hemen sonrasında ve dört ay sonrasında beynin elektriksel aktivitesini izlediler. Bu araştırmada pozitif ve sakin duygularla ilişkili olan prefrontal korteksin sol tarafında gittikçe artan aktivite gözlemlediler.

Her iki geleneğin de uygulayıcılarının giderek daha fazla kabul ettiği gibi, psikoterapinin amaçlarına benzerlik tesadüf değildir. Ancak meditasyonu en ciddiye alan psikoterapi geleneği, bilişsel davranışçı terapidir (CBT).

Bilişsel davranışçı terapinin amacı, dünya, benlik ve gelecek hakkında kendi kendini engelleyen düşünme biçimlerini değiştirmektir. Bilişsel terapistler, düşünce şemaları olarak adlandırdıkları, açık olmayan ve çoğunlukla farkında olunmayan tutumların altında yatanları analiz ederler: Herkes benden hoşlanmalı, yoksa yalnız öleceğim; mükemmel değilsem başarısızım; en kötüsünü varsaymak her zaman en iyisidir; bana ne yapacağımı söyleyen herkes benim beceriksiz olduğumu söylüyor. Bu şemalar günlük durumların otomatik olarak yanlış yorumlanmasının temelidir: Kalbim o kadar hızlı atıyor ki kalp krizi geçiriyor olmalıyım; beni küçümseyecek, bu yüzden ondan onunla karşılaşmamak için yolumu değiştirmeliyim.

Karamsar ve kendini küçümseyen varsayımlar, kaygı uyandıran ve iç karartıcı düşünceler seçici bir ilgiye dönüştüğünden, kendi kendini gerçekleştiren kehanetler haline gelir. Bilişsel terapist, hastaların sorgulanabilmeleri ve alternatifler sunulabilmeleri için şemaları ve otomatik düşünceleri farkındalığa getirmelerine yani yargılamadan gözlemlemeye yardımcı olur.

Meditasyon ve Psikoterapi’de Yeni Yaklaşımlar

Photo by Dan Meyers on Unsplash

Bazı terapistler, bilişsel davranışçı terapinin “üçüncü dalgası” olarak adlandırdıkları bilişsel teknikler ve meditasyon arasında bir birleşme tasarladılar. Yeni yaklaşımlardan bazıları; Diyalektik Davranış Terapisi (DBT), Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT) ve Farkındalık Temelli Bilişsel Terapidir (MBCT).

Yeni eğilim, standart davranışsal ve bilişsel tekniklerin yanı sıra, sınırda kişiliğe sahip kadınlarda kendini yaralama ve intihar girişimlerini önlemek için geliştirilen bireysel ve grup tedavisi şeklinde Mindfulness meditasyonunu kullanan Diyalektik Davranış Terapisi ile başladı. Diyalektik Davranış Terapisi yeme bozuklukları, bağımlılıklar ve diğer durumlar için de kullanılmıştır. Tekniğin yaratıcısı Marsha Linehan, meditasyonun hastanın aile üyeleri ve arkadaşlarının onları haksız veya önemsiz görmesi nedeniyle reddettiği duyguları kabul etmesi için bir araç olarak hizmet ettiği bir “kabul ve değişim diyalektiğine” atıfta bulunur.

Stephen Hayes ve diğerleri tarafından geliştirilen Kabul ve Kararlılık Terapisi, bilişsel davranışçı terapi ile eski manevi öğretiler arasındaki ayrımı daha da yıkıyor. Yaklaşımın sloganı, “Kontrol sorundur, çözüm değil.” Buradaki fikir, kötü duyguları ve iç karartıcı düşünceleri bastırmanın veya bunlardan kaçınmanın, aslında kişinin kendisini bir iç savaşa adayarak işleri daha da kötüleştirmesidir. Terapinin amacı, semptomları ortadan kaldırılacak bir düşman olarak görmek yerine, danışanın semptomlarla olan ilişkisini değiştirmek olmalıdır. Danışan, endişeli ve iç karartıcı düşünceleri, hatta işitsel halüsinasyonu bile mücadele etmeden kabul etmelidir – “onunla savaşma”. Bu şekilde, teoriye göre, sonunda bu semptomlar güçlerini kaybedecekler. İç savaştaki bu ateşkes Buda’nın sözünde çok güzel dile getirilmiştir: “Sevdiğinizi sevmediğinizle karşı karşıya getirmek zihnin bir hastalığıdır.”

Kabul ve kararlılık terapistleri, bilişsel kaynaşma ve deneyimsel kaçınma dedikleri şeye karşı çıkarlar. Bilişsel birleşme, kelime ve kavram ağlarına olan ihtiyacımızın bir etkisidir. Örneğin, bir kişi, panik atağının meydana geldiği durumu anımsatan birçok yer ve durum için sürekli endişelenir veya hatta korkar. Bu bilişsel birleşmeyi doğrudan engellemeye veya bastırmaya çalışmak imkansızdır çünkü kaçınmaya çalıştığınız şeyi akla getirir. Bilindik bir örnek, imkansız taleptir, “Beyaz bir ayıyı düşünme.” Endişeli hissetmemeye çalışan bir kişi, endişe konusunda endişelenir; uyumaya çalışan bir kişi uykusuzluğu daha da kötüleştirecektir.

Bilişsel davranışçı terapistler, her zaman ilk adımın, kendini depresif ve endişeli düşüncelerden uzaklaştırmak, onları dünyadaki olaylar olarak nesnel olarak ele almak olduğuna inanmışlardır – bu meditasyonun çalışma şekline çok benzer.

Kabul ve bağlılık terapisi, değiştirilmesi gerekenin bir düşünce veya duygunun içeriği olduğu varsayımını reddeder. Bu teoriye göre kaygı bozukluklarında sorun kaygı değildir ve düşünce bozukluklarında da sorun düşünceler değildir. Kaygı veya depresyondan kurtulmayı istemenin nedeni daha iyi bir hayat yaşamaktır. Ancak belirli semptomları ortadan kaldırmaya çalışma yaklaşımı bu amacı gerçekleştirmez.