Skip to main content

Swadhisthana

Swadhisthana, sakral çakra, “Swa” benlik ve “adhishthana” ise yerleşik anlamına gelir, ikinci çakradır. Bu çakranın korku, özellikle de ölüm korkusu tarafından bloke edildiği söylenir. Bu çakrayı açmak yaratıcılığı, tezahür eden arzuyu ve güveni artırabilir.

Sanskritçe: Swadhistana

Türkçe: Sakral Çakra

Yeri: Karın, genital organlar, bel, kalça

Ana Konusu: Cinsellik ve Duygular

Element: Su

Renk: Turuncu

Gölgesi: Suçluluk

Kimlik: Duygusal Kimlik

Aşırılık Olduğunda: Aşırı duygusal, zayıf sınırlar, seks bağımlılığı, takıntılı bağımlılıklar

Yetersizlik Olduğunda: Cinsel soğukluk, iktidarsızlık, katı, duygusal olarak donuk, hazdan korkan

Amaç: Akışkanlık, haz, sağlıklı cinsellik, hissetmek

Psikolojik Rahatsızlık: Depresyon, Cinsel Bozukluklular (Aşırı isteklilik, Aşırı İsteksizlik, Aseksüellik vb.)

Swadhisthana adı verilen ikinci çakra, turuncu renkle ilişkilendirilir ve alt karın ve iç pelviste bulunur. Fiziksel düzeyde, sakral çakra böbrekler, mesane, alt sindirim sistemi ve cinsel/üreme organları ile lomber pleksus (alt vücuttaki kasları barındıran bir sinir kümesi) için enerjiyi harekete geçirir. Zihinsel/duygusal düzeyde, sakral çakra ilişkileri etkileyen duygularla ilişkilidir – duygusallık, kendini kabul etme ve yakınlık. Bireyin başkalarıyla nasıl ilişki kurduğunu ve bu tür ilişkilerin onlar için ne anlama geldiğini yönetir diyebiliriz.

İkinci çakra tarafından yönetilen endokrin bezleri, yani androjen, östrojen ve progesteron üreten testisler ve yumurtalıklardır. Swadhisthana hormonal dengemizi de yönetiyor. Sakral çakra; cinsel organlar, vajina, rahim, penis, idrar yolu ve sistemimizdeki tüm sıvıları kapsar. Elementi bu yüzden sudur. 

Swadhisthana’ya Psikolojik açıdan bir bakış

Psikolojik olarak, Muladhara’dan bahsettiğimizde bu dönem 6 aydan 24 aya kadar olan gelişim aşamasıdır. Birinci çakrada tamamen birincil bakıcılarına bağımlı olarak doğmuş küçük bir bebeğimiz vardı ve sadece yemek yiyor, uyuyor, kaka yapıyordu. Yani sadece temel ihtiyaçlarını karşılayarak hayatta kalıyordu. Sıradaki iş, çocuğun hareket etmeye başlamasıdır. Emeklemeye başlarlar. Freud bu döneme de Muladhara’da olduğu gibi oral dönem adını verdi, bu yüzden bu bebek için her şeyin ağız yoluyla keşfetmeye başladığı gelişim aşaması. Örneğin bir kaleme bakıyorlar ve bu bu nedir diyerek ağzına götürüyor. Genellikle bir şeyleri ağzına sokarak dünyanın nasıl hissedileceğini keşfetmeye başlıyorlar. Hislerimiz, duygusallığımızı yönetir, cinselliğimizi yönetir ve duygusal kimliğimizin evidir. Duygularımız, duygusallığımız ve cinselliğimizle çok karmaşık bir şekilde bağlantılıdır.

Aslında duygularımız, fiziksel bedenlerimizle çok karmaşık bir şekilde bağlantılılar. Ama bahsettiğimizde duygusal zekanın yanı sıra duygusallık oluşturmaktan bahsediyoruz. Duyguların oluşması için öncelikle güvende hissetmemiz gerekir. Yani Muladhara, kök çakramızın dengede olması Swadhishana’nın da dengeli olabilmesi adına önem taşır. Emeklemek örneği üzerinden gittiğimizde 6 ila 24 aylık küçük bir çocuk ebeveynlerinden emekleyerek uzaklaşır ve sonra yaptıkları ilk şey bir şeye yönelmek olur. Yaptıkları ikinci şey ise hemen arkalarını dönüp anne ve babaların hala orada olduğundan emin olmaktır. Bu ilk çakrada sağlanan güvenlik istikrarıdır. “Oh tamam hala orada, bana dikkat ediyorlar. Tamam. Devam edebilirim.” Bu güveni hissettikten sonra zamanla biraz daha ileri giderler ve her seferinde biraz daha ileri gitmeye başlarlar. Yani psikolojik olarak, özdeşleştikleri bir bağlanma nesnesi vardır.

Muladhara çakrasının eğilimi insanların hayatta kalma içgüdüsü olduğu gibi, doğal olarak şehvetli zevklere yönelme eğilimindedirler. Freud buna haz ilkesi adını vermiştir. Enerjisini bu çakrada toplayan bir kişi, genellikle şehvetle, zevkle, özellikle de seks ile meşgul olacaktır. Birinci çakrada olduğu gibi diğer insanları olası bir tehdit olarak görmenin aksine, ikinci çakra kişisi karşı cinsten olanları (veya bir kişi hangi cinsiyetten hoşlanırsa) cinsel nesneler olarak görme eğiliminde olacaktır. Bazen ikinci çakranın erişebileceği enerjinin çoğu, birinci çakradaki kendini koruma sorunlarıyla uğraşırken sıkışıp kalabilir. Bu gerçekleştiğinde, ikinci çakraya akan enerji, hayatta kalma korkularından güçlü bir şekilde etkilenir. Sonuç olarak, kişinin güven kazanma girişiminde, cinsellik başka bir kişiyi kontrol etmek için kullanılabilir.

Kişinin cinsel arzusu tatmin edilmediğinde, odak noktası genellikle başka tür şehvetli tatminlere kayar. Tamamen tatmin edici cinsel tatminin tipik olarak başka bir kişinin ilgisini gerektirmesi, meseleleri karmaşıklaştırır ve bu nedenle, varsayılan olarak, diğer şehvetli tatmin kaynakları genellikle değiştirilir. Örneğin, aşırı yemek yiyen bir kişi için sorunun kökü, anlamlı ilişkiler eksikliği ve tatmin edici olmayan bir cinsel yaşam olabilir. Bu çakrada yaşanan suistimaller, bu merkezdeki dengesizliğin en yaygın tetikleyicisidir. Erken tuvalet eğitimi, vücudun ve/veya cinselliğin utandırılması, kürtaj, tecavüz, ensest veya cinsel istismar dahil her türlü istismar ve ihlal ikinci çakrayı etkiler. Bu, beden imajı sorunlarına, cinsellikten kaçınmaya ve suçluluğa yol açabilir. Bunu “Seks iğrençtir” veya “Ben kirliyim” gibi olumsuz temel inançlar takip edebilir.

“Cinsel çakra” yaratılışın tüm yönleriyle ilgilidir. Kilham (1994) ikinci çakra ile yaratıcılık arasındaki bağlantıyı şöyle detaylandırıyor: “Yaratıcılık birçok şekilde kendini gösteriyor ve birçok aktivitenin altında yatıyor. İnsan yaratıcılığının en temel eylemi üreme olduğundan, ikinci çakra cinsel enerjinin, üremenin ve yenilenmenin merkezidir. Cinsel enerji, bireysel ifadenin her eyleminin altında yatar. Etkisi cinsel aktivitenin çok ötesine geçen ve düşünce, duygu, davranış ve görünümü içine alan yaratıcı bir güçtür.”

Jung’un Swadhisthanası

Jung, bu çakrayı, denizle simgelenen ve kişiyi yok olmakla tehdit eden büyük deniz canavarını (Leviathan) içeren bilinç dışına benzetmektedir. Bu çakrada, insan suya daldığında sembolik bir ölüm deneyimler, ancak Muladhara’da olduğundan daha yüksek bir “Benlik” formu olarak yeniden doğar. Bu, yıkımın yeniden doğuşunun kaynağı olacak olan dev yaratıkla mücadele edilmesi gereken tehlikeli bir süreçtir. Birinci çakradan ikinciye geçebilmek için Kundalini yılanını uyandırmak gerekir ve bu ancak doğru niyet ve doğru tavırla yapılabilir. Bu uyuyan Kundalini enerjisi zorla uyandırılamaz, ancak iradeyi aşan bir dürtüyle, kişiyi ileriye doğru iten ilahi bir kıvılcımla yapılmalıdır. Ve bir kez bu kıvılcımı yarattıktan sonra geri dönüş yoktur. Jung bu Kundalini enerjisini şöyle ifade eder: “Seni en büyük maceralara attıran şey… geri dönersem tüm macera hayatımdan çıkar ve hayatım artık bir hiçtir; lezzetini kaybetmiştir. Hayatı yaşanır kılan bu arayıştır ve bu Kundalini’dir; bu ilahi bir dürtüdür.”

Swadhisthana bilinçaltı ve duygu ile ilişkilidir. Swadhisthana’nın farklı samskaraların (potansiyel karmaların) uykuda olduğu ve Muladhara’nın bu samskaraların ifade bulduğu yer olması bakımından Muladhara ile yakından ilişkilidir. Swadhisthana bilinçsiz arzular, özellikle cinsel arzuyu içerir ve bu nedenle Kundalini’yi (bilinç enerjisi) Swadhisthana’nın üzerine çıkarmanın son derece zor olduğu söylenir.