Skip to main content

Vishuddha – Boğaz Çakrası

Sanskritçe “Vishuddha” kelimesi vücudu zararlı maddelerden arındırmak anlamına gelir. Saf ve en saf anlamına da gelmektedir. Yaratıcılık ve ifade ile ilgilidir.

Sanskritçe: Vishuddha

Türkçe: Boğaz Çakrası

Yeri: Boğaz

Ana Konusu: İletişim

Element: Eter

Renk: Mavi

Gölgesi: Yalanlar

Kimlik: Yaratıcı Kimlik

Aşırılık Olduğunda: Aşırı konuşma, dinlemeyi becerememe, kekelemek

Yetersizlik Olduğunda: Konuşma korkusu, zayıf ritim, söz yitimi yani konuşamama

Amaç: Net iletişim, yaratıcılık, anlayış (eş titreşim)

Beşinci Çakra, boğaz çakrası olarak bilinir ve bu nedenle yeri boğazdır. Bu çakra ile ilişkili element, tüm varoluşu kapsayan – akaşa, boşluk, hiçlik – olarak da bilinen eterdir. Bu, sesin hareket ettiği ortamdır. Beşinci çakra kişinin enerjisini boğazına, tiroide, gırtlağına, ağzına ve çenesine bağlar. Boğaz çakrasının ana teması ifadedir. Boğaz çakrası, diğer çakraların her birinden bilgi alması bakımından özeldir. Altıncı ve yedinci çakra enerjisi, vücudun gövdesine giderken boğazdan aşağı akar. Kök, sakral, solar pleksus ve kalp çakralarının enerjisi de boğaz yoluyla yukarı doğru akar. Çakraların çoğu, fiziksel organlarımızın birlikte çalışması gibi, bu şekilde birlikte çalışır. Bir çakrayı dengelemek çoğu zaman diğeri üzerinde olumlu bir etkiye sahip olabilir ve tüm sistemi dengeye getirebilir. Boğaz çakrasının gücü, insanlarda en karakteristik ifade biçimi olan konuşma eyleminde en belirgindir. 

Fiziksel olarak, boğaz çakrasında metabolizmayı düzenleyen tiroid bezi bulunur. Metabolizma, katabolizma ve anabolizma süreçlerini içerir. Katabolizma yoluyla bazı maddeler parçalanarak enerji açığa çıkar. Anabolizma daha az karmaşık maddeleri alır ve onlardan yeni dokular oluşturur. İnsanların bu çakrayla ilgili en yaygın iki sorunu, ya konuşamamaları ya da çok fazla konuşmalarıdır. Konuşmak anaboliktir – şeyleri bir araya getirmek ve ifade etmekle ilgilidir. Sessiz kalmak kataboliktir – almak ve özümsemekle ilgilidir. Boğaz çakrası dengelendiğinde ve geliştirildiğinde, kişinin zamanlamasını, tonunu, telaffuzunu, etkisini ve konuşurken gerçeğe erişme yeteneğini derinden etkileyebilir.

Enerjik olarak, bu merkez, alt çakralardan daha yüksek bir frekansa sahiptir. Sözlerimizde soyut bir nitelik vardır. Ancak bu soyutlukla birlikte, bir kişinin sistemine dair büyük bir içgörü de vardır. Birinin benliğini nasıl ifade ettiği, fiziksel ve duygusal bedendeki dengeleri ve dengesizlikleri gösterebilen belirli frekanslar taşır. İyi bir dinleyici ve dikkatli bir konuşmacı olarak iletişim kurmak, vücudun bu sistemine uyum sağlamanın iyi bir yoludur.

Sesler, belirli frekanslarda titreşen dalga biçimleri olarak tanımlanabilir. Benzer frekansa sahip iki dalga formu aynı oranda salındığında bu ritim birleşmesine rezonans denir. “Eğer frekans olarak birbirlerine yeterince yakınlarsa, salınan iki titreşim sonunda birleşecektir”. Birlikte yaşayan insanlar da birbirlerinin ritmine kapılırlar. Kadınlar yeterince uzun süre birlikte yaşadıklarında, aynı zamanda adet görme eğilimindedirler. Partnerler uzun süre birlikte yaşadıklarında konuşmaları benzer ritimler sergileme eğilimindedir. Bu rezonans fikri, beşinci çakrayı anlamak için önemli bir kavramdır. Kendi titreşimlerimiz başkalarının titreşimlerini etkileyebilir. Çevremizdekilere uyumlu veya uyumsuz titreşimler göndermek isteyip istemediğimiz bizim seçimimizdir.

Vishuddha’ya Psikolojik açıdan bir bakış

Bu çakrada yine kalp çakrasına atfedilen özverili sevgi ve şefkat ile ona eşlik eden deneyime açıklığın bir başka önemli sonucu daha vardır. Bireyi benliğin içsel bir parçası olarak deneyimlemesine izin verecek şekilde evrensel bilince yeniden sokar. Bu yeniden birleşmenin bir yan ürünü, yaratıcılıkta bir artış ve bu yaratıcılığı başkalarına fayda sağlayacak şekilde ifade etme ihtiyacıdır. Spesifik olarak, orta yetişkinlik, bireyin ya bencil kalacağı ya da odağını dışarıya, topluma ve bir yaratıcılık ve üretkenlik mirası bırakmaya yönelik bir ilgiye çevireceği bir aşamayı işaret eder. Boğaz çakrasına karşılık gelen gelişim aşaması, yakınlığa karşı koymaya meydan okuma olarak tanımlanır.

Bu süre zarfında biriken yaşam seçimlerinin sonuçları, büyüyen geniş bir aile (örneğin, evlilik, çocuk doğurma) biçimindeki yakınlıkları vurgular. Aynı zamanda, bu süre zarfında kişinin sosyal ve profesyonel ağı da büyüyecektir. Buna karşılık, bu fırsatlar kaçırılırsa veya kaçınılırsa, yaşamın bu döneminde yokluğun en keskin hissedildiği ve tecrit duygularına yol açacağı olacaktır. Çok fazla yalanın olduğu bir ortamda büyüdüyseniz veya ailenizdeki birçok sır, Vishudda’yı etkileyebilir. Örneğin; Ebeveynlerimizle fikir ayrılığı yaşadığımızda cezalandırılırız, korktuğumuzda alay konusu olabiliriz, kendimizi ifade ederken yanlış anlaşılırız veya görüşleriniz dile getirdiğiniz ortamlardaki çoğunlukla uyumlu değilse dışlanırız. Bunun gibi durumların süreklilik haline gelmesi durumunda kişiler gerçeğin bir kısmını bastırır ve dile getirmekten kaçınır hale gelir ve bir süre sonra da bu bir parçanız haline gelir. Kendi hakikatimizden çıktığımızda, yaşayan bir yalan oluruz.

Dengeli bir Vishuddha çakra şu niteliklere sahiptir: İyi iletişim ve ifade, dinleme, dürüst olma, yapıcı geri bildirimi kabul etme ve kendinizle açık iletişim

Dengesiz bir Vishuddha çakra şu niteliklere sahiptir: Düşüncelerini ifade edememe, çok fazla konuşma, sahtekar olma, gerçeği duymama, kibirli veya ürkek, yalan söyleme

Boğaz çakramız bloke olduğunda, belki korkudan gerçeği söylemekte zorlanıyoruz. Ayrıca gerçeğin ne olduğunu anlamakta bile zorlanıyoruz. Bu nedenle de normalden daha fazla yalan söyleme eğiliminde oluruz. Güvensizlik tavan yapar ve etrafımızdakilerle daha derin bir düzeyde bağlantı kuramadığımızı hissederiz. Bir şeyler tam olarak doğru değilmiş gibi hissederiz.

Dengeli olduğunda ise kendimizi net, güzel ve kendinden emin bir şekilde ifade edebiliriz. İnançlarımızla uyumlu eylemlerimizle yaşarız. Gerçeğin ne olduğunu bilir ve bilinçli olarak gerçeklerimizle yaşarız.

Jung’un Vishuddası

Beşinci çakra olan Visuddha çakra, soyut veya dış dünyaya ait deneyimlerin ortaya çıkmasıdır. Dünya artık egonun dış nesnelerle etkileşimi değildir. Bunun yerine, dünya ruhun bir yansımasıdır. Fiziksel olmaktan çok psişiktir ve kolektif bilinçdışı ve arketiplerle bağlantı kurulabilir. Kendini anlamak ve dünyayı kendi bireysel yolunda görmektir. Bu, Jung’un Batı düşüncesine denk olabileceğini düşündüğü son çakradır.

Örneğin, fiziksel bir kavram olmadığı için bir Tanrı kavramı ortaya çıkarmak gerçekte imkansızdır. Uzayda ve zamanda deneyimle ilgisi yoktur ve bu nedenle bir etki bekleyemezsiniz. Ama psişik deneyime sahipseniz, psişik deneyim kendini sana empoze ediyorsa, o zaman anlamlandırır ve ondan bir kavram yaratabilirsin. Soyutlama veya yansıtma, yani Tanrı kavramı, o zaman deneyimden gelir. Ve psişik gerçekler, Vishuddha’nın gerçeğidir. ~Carl Jung.