Skip to main content

Sahasrara – Taç Çakra

Yedinci çakra, taç çakra veya Sahasrara, başın üst kısmında bulunur. Sanskritçe “Sahasrara” “bin yapraklı” anlamına gelir ve bin yapraklı bir nilüfer çiçeğini temsil eder.

Sanskritçe: Sahasrara

Türkçe: Taç Çakra

Yeri: Başın üzeri

Ana Konusu:

Element: Düşünce

Renk: Mor (Eflatun)

Gölgesi: Bağlılık

Kimlik: Evrensel Kimlik

Aşırılık Olduğunda: Fazla entellektüellik, spiritüel bağımlılık, bilinç bulanıklığı, kopukluk

Yetersizlik Olduğunda: Öğrenme güçlükleri, spiritüel şüphecilik, kısıtlı inançlar, materyalizm, uyuşukluk

Amaç: Bilgelik, ilim, bilinç, spiritüel bağ

Psikolojik Rahatsızlık:

Sahasrara, evrenden insan enerji sistemine akan yaşam gücünün temas noktasıdır. Bu enerji akışı, alt altı çakra aracılığıyla tüm vücuda dağıtılır. Aynı zamanda bedeni, zihni ve ruhu besler. Yedinci çakra merkezi sinir sistemini, kas sistemini ve cildi etkiler. Dini sanat tipik olarak taç çakrayı ışık veya hale ile vurgular. Bu merkez, kişinin kendi kişisel benliğinin ötesinde daha yüksek bir güce bağlandığı yer olduğu için “transpersonal” olarak tanımlanır. Çoğu insan için yedinci çakraya giden enerji akışı o kadar güçlü değildir. Ancak taç çakraya enerji akışı sağlandığında, “bireysel benlik” yanılsaması çözülür ve “kişi ikili olmayan bilince” ulaşır. Bu, kozmik bilincin merkezidir; genellikle Yaratıcı, İlahi, Tanrı veya Tao olarak adlandırılan kavramlarla doğrudan farkındalık ve bütünleşme durumudur. Kişi, bütün evreni yöneten beden içindeki kozmik ilkelerle birdir düşüncesiyle bütünleşir. Sahasrara çakranın enerjisi bizi hayatın her alanında İlahi olanı bulmaya motive eder. 

Yedinci çakra, ruhsal doğamızla bağlantımız ve ruhsallığımızın fiziksel yaşamımızın ayrılmaz bir parçası olmasına ve bize rehberlik etmesine izin verme kapasitemizdir. Enerji sistemimiz bir bütün olarak ruhumuz tarafından canlandırılırken, Taç çakra “İlahi Olan” ile yakın bir ilişki aramak için doğrudan hizalanır… Yedinci çakra, yaşamın boyutuyla bağlantımızı temsil eder, kutsal gerçeğin “Şimdiki Anı Yaşayın” olduğunu öğretir. Bu çakrayı uyandırmanın yolu enerjimizi şimdiki zamana getirmektir. 

Hayatımızda her zaman bir seçeneğimiz var – yaşam gücümüzü ölen kişiye ve hayatın bizim için nasıl farklı olması gerektiğine dair eski hatıralara da odaklayabiliriz veya enerjimizi kendimize de odaklayabiliriz. Yaşam gücümüzün geçmişimizi canlı tutmak için kullanılmadığını anlamamız gerekiyor. “Ölenleri ve size geçmişteki kayıplarınızı hatırlatan her şeyi serbest bırakın. Dün geçti!” Her çakra belirli inançları yönetir. Ancak, taç çakranın “inançların ötesinde işlev gördüğünü” ve bu düzeyde kişisel kimliğin zihinsel bir yapı olarak görüldüğü düşünülür. Bu düzeydeki bir inanca en yakın şey ise “Ben varım” duygusudur. 

Taç çakra, bilgeliğin merkezi ve ondan önce gelen her şeyin derin bir anlayışıdır. Bu çakra, resmin tamamını görmenizi, her zorluğun bir nedeni olduğunu anlamanızı sağlar ve ilahi enerjiye teslim olmamızı destekler.

Çakra dengede olduğunda, tam olarak olmanız gereken yerde olduğunuza inandığınız hayatı yaşayabilirsiniz. Bütün senaryoları daha az drama odaklı duyguyla işleyebilirsiniz ve inancınız kırılmaz. Aynı zamanda bu çakradaki tıkanıklıklar, her sorunu kişisel bir saldırı olarak algılamanıza neden olabilir. 

Taç çakra ruha ve ruhsal doğamıza nasıl bağlandığımızı temsil eder. Yani bu Tanrı veya Tanrıça, bilim, din vs. sizin anlayışınıza göre neyse ona. Aslında Sahasrara anlamanın niteliğini yönetir. Sahasrara ile ilişkilendirilen unsurun en soyut ve en etik unsur olduğu düşünülmektedir. Kim olduğumuzun en hassas yönleri, en soyut yönleri düşüncelerdir ve hayatımızın bütün bir evresi boyunca gelişmiştir. Bu yüzden, özellikle Sahasara’nın sadece tek bir yere sahip olmadığını, tüm vücutta hareket ettiğini düşünebiliriz.

Nörobilim ve yoga meditasyonu arasındaki etkileşimde bahsettiğimizde ise aslında düşüncelerimizden, merkezi sinir sisteminin tüm elektromanyetik alanlarından, nöropeptitlerden ve bu küçük kimyasal reaksiyonların beyinde nasıl gerçekleştiğinden, merkezi sinir sistemi aracılığıyla harekete geçen uyaranlardan ve elektriksel tepkilerden bahsediyoruz. Sonrasında ise bunların fiziksel bedeni nasıl etkilediği ve ardından semptomlara ve fiziksel yapıya nasıl yansıdığına bakabiliriz.

Sahasrara’ya Psikolojik açıdan bir bakış

Taç çakra, ilk üç çakradan geçiş sırasında güçlenen ve sonraki üç çakra sırasında yavaş yavaş yapısızlaşan psişik zarların sınırları, nihayet ve tamamen çözülür. İlk önce ego yapısını tam olarak deneyimleyip stabilize ettikten sonra, kişiötesi veya ego sonrası benlik bu yapılardan vazgeçebilir çünkü artık destek veya referans için gerekli değildir. Evrensel bilinçle birlikte olan her şeyle birlik artık benlik kavramını tehdit etmez çünkü “Benlik” kavramı gelişim süreci boyunca genişlemiş ve bütünleşmiştir.

Nelson, bu çakrayı “Bilge Bilinç” olarak adlandırmıştır. Bu aşama, önceki tüm aşamaları içerdiğinden, onlar aracılığıyla kazanılan tüm bilgilere erişime de sahiptir. “Bilge” bağlılıklardan arınmıştır ve bu nedenle korkusuz, bağımsız ve her türlü meşguliyetten bağımsızdır. Ancak en önemlisi, evrensel bilinçle doğrudan birliği sembolize eder ve böylece Öz’ü kaynağına geri döndürerek gelişim döngüsünü tamamlar.

Yedinci çakra, enerjik olarak her şeyin aşkın bir karışımıdır ve hiçbir şey değildir. Evrenle, her biriyle, her şeyle ve her yerle bağlantı kurduğumuz alandır. Tam bağlantı, derin huzur, koşulsuz sevgi ve sükuneti deneyimlediğimiz yerdir. Sahasrara’ya bağlanmak, iyi ile kötü arasında hiçbir fark görmemek demektir. Her şeyi ve herkesi aynı görmek demektir.Doğru ya da yanlışın olmadığı, ancak tümü geçerli olan farklı bakış açılarının olduğu bir duruma tarafsız bir şekilde bakabiliyor musunuz bir bakın.

Dengeli bir Sahasrara çakra şu niteliklere sahip olacaktır: Hafiflik hissi, iç dünya ile bağlantı, koşulsuz sevgi, derin huzur

Dengesiz bir Sahasrara çakra şu niteliklere sahip olacaktır: Yoğun olma hissi, kronik hayal kırıklığı, kafada karışıklık, mücadeleci olma.

Sahasara ile ilişkili bez, hipofiz bezidir. Hipofiz beziniz düzgün çalışmıyorsa, beyniniz, cildiniz, enerjiniz, ruh haliniz, üreme organlarınız, vizyonunuz, büyümeniz ve daha fazlası gibi hayati bölümleri etkiler. Hipofiz bezi “ana” bezdir çünkü diğer bezlere hormon salgılamasını sağlar.

Klinik çalışmalar depresyon ve anksiyetenin hipofiz bozukluklarında yaygın olduğu kanıtlamıştır. Bazı hastalar hafıza ve zihinsel karışıklık, öfke ve/veya öfke gibi problemler yaşadıklarını ve kendilerine ilişkin farkındalıklarında değişiklikler olduğunu da belirtmiştir. Bu sebeple Sahasrara’nın dengede olmasının hem ruh sağlığımız hem de beden sağlığımız üzerinde olumlu etkileri olduğu belirtilir.

Sahasrara’nın temel işlevi kendini bilmektir. Bu yüzden, daha büyük soruları sormak için derin bir öz sorgulama yaparak nihai benliğimizi arıyoruz: Ben kimim? Neden buradayım? Bu hayat ne hakkında? sorularını kendimize sorarak benliği geliştirmek ve anlamak ve bilgi ve bilgeliğin özümsenmesidir.

Jung’un Sahasrarası

Jung’a göre; “Yukarıdaki bin taç yapraklı nilüfer hakkında konuşursak, Sahasrara merkezi oldukça gereksizdir çünkü bu bizim için hiçbir özü olmayan felsefi bir kavramdır; her türlü olası deneyimin ötesindedir. Ajna’da hala görünüşte nesneden, Tanrı’dan farklı olan benlik deneyimi vardır. Ancak Sahasrara’da kişi bunun farklı olmadığını anlar ve bu nedenle bir sonraki sonuç, hiçbir nesnenin, Tanrı’nın, Brahman’dan başka hiçbir şeyin olmadığı olacaktır. Bu nedenle Nirvanadır. Bu tamamen felsefi bir kavramdır, önceki öncüllerden yalnızca mantıksal bir sonuçtur. Bizim için pratik değeri yoktur.” 

Jung’un hayal bile edemediği yedinci çakrada psikolojik bir öz yoktur. Onları bu çakrayı formüle etmeye yönlendiren şeyin Doğu sezgisi olduğuna inanıyordu. Açıkça Yoga’nın amacı olan kurtuluş, insanların sürekli bir yaşam gerilimi içinde kalacağına inanan Jung için imkansız görünüyordu. Bu gerilimlerin dengesi olabilir, ancak yok olmaz. Yoga’da, bu gerilimlerden kaçış ve kurtuluş nihai, ancak ulaşılabilir hedeftir. Jung, kişinin bilinçdışı tüm materyali bilinçli hale getirmesi, dünyanın bütünlüğünün farkına varması ve şeyleri gerçekte olduğu gibi görmesi fikrinin gerçek bir durum değil, Doğu deneyiminin bir yansıması olduğuna inanıyordu. Benliği kaybetmenin mümkün olmadığına, çünkü gözlemlenen bir şey olduğunda her zaman bir gözlemcinin olduğuna inanıyordu. Bu nedenle Jung, bir kez Kundalininizi uyandırdığınızda veya başka bir deyişle bilinçaltınızı keşfettiğinizde, onunla özdeşleşmeye çalışmamanın önemli olduğuna inanıyordu.

 

Ne kadar yükseğe tırmanırsak, görüşümüz de o kadar panoramik olur. Daha alçak bir noktadan bizim göremediğimiz şeyleri belli bir yükseklikteyken görebiliriz. Bu hem fiziksel hem de ruhsal dünyada geçerlidir. Yükseklik bakış açımızı değiştirir.

Altıncı ve yedinci merkezlerden gelen yeni görüş alanınızla şimdi olanı, hala birinci çakra enerji merkezinin bakış açısından yaşayan insanlarla paylaşmayı imkansız bulabilirsiniz. Senin konuşman artık onlar için anlamsız gelebilir. Söylediklerinizle kendilerini bağdaştıramazlar çünkü bodrum katında oturuyorlar ve sizin görüşünüz en üst kattan, daha yüksek bir farkındalık seviyesinden.

Siz de bodrumda otururken bilmediğiniz birçok şeyin şimdi sizin için görünür olduğunu keşfedeceksiniz. Sonuç olarak hayatı farklı deneyimleyeceksiniz.